12 Şubat 2012 Pazar

Gülben Ergen - Ateistlere Şifa Dilemek


İlgili haber
Bir kaç gün öncesin de böyle bir olay yaşandı. Tabi bizim insanımız durur mu ? Daha doğrusu bizim asalak medyamız durur mu ? Durmadılar tabi sanki çok komikmiş gibi haberi yapıldı. Çarşaf çarşaf millete gösterildi, izletildi. Peki bizim insanımız ne yaptı ? Ne yapabilir ki ? Bizim insanımızın düşünme kapasitesi var mı ki ? Daha doğrusu bizim gençlerimizin düşünme kapasitesi var mı ? Bu soruyu sormak lazım. Bence yok. Nasıl olsun ki ?Nutella ile eğlenen bir gençliğin düşünme kapasitesi nasıl olabilir ki ? Medyanın her çıkardığı haberi resmi haber gibi gören ve gerçekliğini doğmatik bir din gibi sorgulamadan inanan bir gençliğin düşünme, akıl yürütebilme kapasitesi nasıl olabilir okuyucularım ? Benim aklım bu işe bir türlü ermiyor. Bizim gençlerimiz bu kadar mı salak ? Bu kadar mı düşünmekten aciz ? Tabi bunun sebebi eğitim. Okullarda doğru dürüst bir eğitim verilseydi durum böyle olamayacaktı. Ben neden mi bu kadar öfkeliyim ? Yav değerli arkadaşım. Gülben Ergen ateistlere kendi inancına göre şifa dilemiş bir nevi dua da bulunmuş. Bunun neresi haber ? Asıl haber programda konuşmacı olarak katılan kadının ateistler için allah lafını duyunca kör olurlar vb. cümleler sarf etmesi. Gülben Ergen bunu yanlış anlamış olacak ki ateistlerin bir hastalığı olduğunu düşünerekten şifada bulunmuş. Ama asıl haber bu olması gerekirken çarpıtılarak islam dini bırakın islamı hangi din olursa olsun o inancı laşkalaştırmak yoluna gidilmiş. Ee bizim medyamızdan ne beklenirdi ki ? Yav onuda bırakın bir insan şaşırabilir böyle hatalar yapabilir. Bunun haber değerinde bir konu olduğunu düşünmek bile çok saçma. Onuda geçtim böyle bir şeye gülebilen, dalgasını geçebilen insanların espiri anlayışlarından, akıllarından şüphe ederim.

9 Şubat 2012 Perşembe

Yüz Okuma Sanatı


Gerçekten yararlı bir kaynak. İnsan yüzünün, mimiklerinin derinlemesine incelendiği bu kaynakta sizlerde çevrenizdekilerin ruh yapısını, o an ki düşüncelerini, neyi isteyip neyi istemediklerini anlayabilirsiniz. Tabi her ne kadar genel kanı bu yönde olsa da aralarda sapmada olabiliyor. O yüzden hislerinize güvenin veya ne bilim iyice izleyin. Durup dururken arkadaşınıza veya sevgilinize "Sen beni sevmiyon mu lan ?" demeyin.
Buradan okuyabilirsiniz.

İngiliz Casusu'nun İtirafları Ve İslam Düşmanlığı

Kitabı buradan okuyabilirsiniz.

S.W..Erdnase - Kart İlizyonistliği

Bu blogta elimde olan kitapları da bulabileceksiniz. Yanlış hatırlamıyorsam 4 yıldır arşivlediğim parapsikoloji içerikli kitaplarımı bu blogta paylaşmaya karar verdim. Çoğu ingilizce olsa da yararlı kitaplardır. Hem kötümü biraz ingilizce öğrenin canım. İlk kitap kart ilizyonluğu hakkında. Resimlerle örnekler gösterilmiş.
Buradan Okuyabilirsiniz.

Dünyanın En Büyük Dahisi Neden Yok Oldu ?

Hepi topu 46 yıl yaşamış dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olduğu iddia edilen William James Sidis'in IQ seviyesi ölçülemez değerdeymiş. (250-300 arasinda oldugu kabul edilir.)

Rus Yahudisi muhacir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. 6 aylıkken alfabeyi çözmüş, 18 aylıkken New York Times okuru olmuş, 2 yaşında Latince'yi, 3 yaşında Yunanca'yı öğrenmiş, anatomi üzerine denemeler yazdığında 4 yaşındaymış ve 8 yaşına gelmeden önce İngilizce, Latince, Yunanca, Rusça, İbranice, Fransızca ve Almanca'yı öğrenmiş. İlkokul çağı geldiğinde ise Vindergood adıyla andığı bir de dil geliştirmiş. İlkokulu;
1. sınıf 1 gün
2. sınıf bir kaç gün
3. sınıf 3 ay
4. sınıf bir hafta
5.sınıf 15 hafta
6 ve 7. sınıflar beş buçuk hafta gibi bir sürede bitirmiş.
11 yaşında Harvard'a kabul edilmiş. Aynı sene Harvard'da profesörlere 4 boyutlu objeler hakkında ders vermeye başlamış,16 yaşında Harvard Hukuk Fakültesine geçmiş. 20 yaşına gelince de sosyalist/komünist eylemlere, mitinglere katıldığından hapse girmiştir.

Sidis'in bir günde bir dili öğrenebildiği ve ertesi gün diğer bildiği diller ile çapraz mukayese ve tercüme yapabilir hale geldiği de iddialar arasındadır. kendisi bu bir günde dil oğrenme hadisesi sebebiyle olümüne dek bilinen ve ögrenilebilen bütün dilleri öğrenmiş, hatta bir iki adım ileri gidip diller uydurmaya başlamıştır.

Babası Boris Sidis, Harvard Üniversitesi'nde psikoloji ve psikiyatri eğitimi veriyormuş, pek çok da kitabı varmış. Annesi Sarah, bir tıp doktoruymuş. Bütün bu zeka dolu hayatına ve olanaklara rağmen Sidis, bekleneni verememiş, bir iki kitap, çok kayda değmeyen bir akademik hayat ile silinip gitmiştir.Aslında dünyaca ünlü harika çocuk olarak anılması gereken, ama "umutları boşa çıkartan" kişi olmuştur. Evet, bir baltaya sap olamamıştır. Ama bunun nedeni William değil, ondan yararlanmaya çalışan ailesi, göçtüğü yerdeki insanlar ya da medyadır. Sidis , haftada 20 Dolar getiren bir işte katip olarak hayatını kazanan, dedektif romanları okumaktan ve Amerikan yerlilerinin ritüellerine merak sarmaktan başka pek bir şeyle ilgilenmeyen bir insan olarak kalmıştır.

Sonuç olarak; zekanın tek başına ne kadar yüksek olursa olsun bir işe yaramadığını, yanında az biraz yaratıcılık, bir tutam hayal gücü ve felsefe olması gerektiği söylenebilir..bütün bunlara bir arada sahip olma şansına örnek olarak da Leonardo Da Vinci gösterilebilir.
Burada ki linkten değerli dahimizin karnesine ulaşabilirsiniz. 

Peki Sidis neden yok oldu ? Neden diğerleri gibi kaliteli eserler veremedi ? Bu Sidist'in aslında bize vermek istediği bir mesaj. "Beni rahat bırakın. Ben bir araç deyilim. Ben bir insanım. Sizler gibi duygularım var. Ve size kızgınım. Bu yüzden size bir şey bırakmayacağım. Aksine sizle dalga geçercesine kendi uydurduğum bir dil bırakıyorum." demek istemiştir sanırım. Ailesi, çevresi, öğretmenleri, arkadaşları herkes ondan büyük şeyler bekliyordu. O çok büyük bir baskı altındaydı. Ama o bütün gününü polisiye romanlarıyla geçirmek istiyordu. Belki de Sidis ti rahat bıraksalardı bizlere yararlı bir şeyler verebilirdi. Ama olmadı. Ailelerimizde öyle değil mi? Lanet olasıca üniversite sınavları yüzünden çocuklara aşırı bir baskı uyguluyorlar. Çocukların tüm yaratıcılıkları kayboluyor. Bütün gün saatlerce bir makina gibi odalarında ders çalışmaya zorlanıyorlar. Onlar bir deney faresi değil. Ders çalışmak istemediklerinde aileleri surat yapıyor. Ve çocuklar psikolojik bir saldırıya mağruz kalıyorlar. Bu ülkede bu sistem değişmeyecek. Hadi çocuklarımızın beyinlerini gömelim.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Matematiğin Gerekli Olduğu Ve Gerekli Olmadığı Alanlar


Bir yazar olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir sporcu olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir ressam olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir müzisyen olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir siyasetçi olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur. Örn: Devlet Bahçeli
Bir din adamı olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir tasarımcı olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir dansçı olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir sihirbaz olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir hukukçu olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Bir oyuncu olmak istiyorsanız matematik öğrenmenize gerek yoktur.
Liste genişletilebilir.

Gerekli olduğu alanlar
Yüksek bir ego sahibi olmak istiyorsanız matematik öğrenmeniz gerekmektedir.

Matematik okullarda sadece bir beden eğitimi dersi gibi seçmeli ders olmalıdır. İnşaat, Makine, Teknik endüstri gibi alanlar için ise ayrı okullar açılmalı sadece orada eğitim verilmelidir. Bir çocuğun hayal gücü 3 yaşından 20 yaşına kadar gelişim göstermektedir. Bu yaş aralığında okullarda okutulan matematik dersi çocukların hayal güçlerini öldürmekte büyük zararlar vermektedir. Matematik sadece bir hobi olarak görülmeli  öğrencilere zorla dayatılmamalıdır.

Benim hem lisede hem de girdiğim yarışmalar, sınavlar da  matematiğim gayet iyiydi. Hocalarım benim bu alanda ilerlemem için nasihatlar da bulundu. Bunu da belirteyim de bana liseli muamelesi yapmayın.

Okula Gitmek İstemiyorum 2

Okulun bitmesine ve benim servise yetişmeme yaklaşık 5 saat vardı. Ne kadar uzun bir süreydi öyle. Parktan kalktım ve karşı caddeye geçmek için yürüdüm. Çünkü karşı cadde'de akülü arabalar vardı. Annem beni haftada bir kez buraya getirip bu akülü arabalara bindirirdi. Ben ise aralarından en hızlısı olan kırmızılıya binerdim. Tabi hızlı olduğu için tur haklarım çabucak bitiverirdi. Ne kırmızı ışık dinlerdem ne de kural. Tek istediğim olabildiğince hızlı gitmek ve diğer çocukları geçmekti. Anneme her defasında yalvararak bir tur daha atmak için ağlardım. Anne sonuçta kıramazdı beni. Anneme her defasında bana da bunlardan almasını söylerdim. O da "Alacağım evladım" derdi hep. Ama ne zaman diye sorduğumda lafı değiştiriverirdi. Bu gün ise özgürdüm. Okuldan kaçmıştım ve bolca zamanım vardı. İstediğim kadar binebilecektim. Hemen bilet satılan yere koştum ve paramın hepsine bilet aldım. Tabi ki önümde onlarca akülü araba vardı ama gözlerim hep o kırmızılı arabayı aradı. O en hızlısıydı çünkü. Adama "Kırmızılı araba nerede ?" diye sordum. O da elini işaret ederek "Şurada başkası biniyor. Birazdan turu biter" dedi. Beklemeye koyuldum. Zaman bir türlü geçmiyordu. Üstüne çocuk yarı yolda durmuş arkadaşı ile sohbete başlamıştı. Hayatımda bu kadar sinirlendiğimi hatırlayamıyorum. Adamın pantolonundan çektirip "Hıı şuna baksana sürmüyor hani" diye şikayette bulundum. Adam boynuna asılı olan düdüğü iki defa kısa kısa çaldı. Çocuklar anlamış olacak ki gülüşerek sürmeye başladılar. En sonunda boşalmıştı işte. Benim sıramdı. Elim de ki bütün biletleri adama verip kırmızılı arabaya bindim. Ve başladım sürmeye. Zaman öyle çabucak geçmişti ki saat 3 olmuştu. Sanırım 20 tur felan atmıştım. Hakkım bittiğin de ise köşeye geçip rahat bir saat arabaları süren diğer çocukları izlemiştim. Daha sonra karnımın acıktığını hissettim. Kaldırımda simit satan bir amca vardı. Simit arabasına doğru yürümeye başladım. Elimi cebime attım. Ancak beş kuruş param kalmamıştı. Bütün paramı biletlere harcamıştım. Yeni bir hayal kırıklığı içerisinde geri dönerken Serkan abi'nin de simitçiye doğru geldiğini gördüm. Beni gördüğünde sinirli sinirli baktı. Yanıma yaklaşarak "Okuldan kaçtın değil mi ?" dedi. "Evet kaçtım" dedim.
-Neden kaçıyorsun ki ?
-Sen neden kaçıyorsun ?
-Çünkü ben büyüğüm ve istediğimi yapabilirim.
-Ne olmuş yani büyüksen ?
-Açmısın ? bir şeyler yedin mi ?
-Hayır bütün paramı akülü arabalara verdim.
-Sakın bana kırmızılıya bindiğini söyleme!
-Evet ona bindim.
-Salak kırmızılıdan uzak duracaksın. Şurada ki sarılıyı görüyormusun bir daha ki sefere ona bin. O en iyisidir. Tamam hızlı değil ama en azından bütün paranı harcaman gerekmez ve rahattır da.
-Şey Serkan abi bana simit alırmısın ? Söz yarın serviste parasını vericem.
-Tek bir şartla alırım. Eğer bir daha okuldan kaçmazsan anlaştık mı ?
-Şey peki.

Serkan abi simitçi den 4 tane simit 2 tane de ayran aldı ve sahile doğru yürümeye başladık. Sahilde bir bank'a aturup simitleri yedik. Bana dönüp "İsmin Yunus tu değil mi ?" diye sordu. "Evet" dedim. "Biliyormusun aynı benim küçüklüğüme benziyorsun. Bende senin yaşlarındayken hep kırmızılı arabaya binerdim" dedi. "Gerçekten mi ? O en hızlısı değil mi ?" dedim. "Haha evet o en hızlısı ama aynı zamanda en pahalı olanı. Bu yüzden bende artık sarılıyı tercih etmeye başladım. O hem ucuzdu hemde gayet iyiydi. Ve biliyormusun aynı gerçek araba gibi ses çıkartıyordu" dedi. "Bunu bilmiyordum. Ama ben hızlısını seviyorum" dedim. "Karnın doydumu ? Dondurma istermisin?" dedi. "Hayır teşekür ederim" dedim. Bana dönüp gülerek "Merak etme bunlar için senden para almayacağım. Bu gün bendensin. Nede olsa bu gün benim yüzümden okula gitmedin." dedi. Bende gülüp "Tamam ozaman ama karışık olsun" dedim. Serkan abi dondurmacının yanına gidip "Bir tane karışık bir tanede sade versene ordan" dedi. Pür dikkat Serkan abiyi izliyordum. Giyinişini, konuşmalarını, saç tarzını, mimiklerini her şeyini izliyordum. Bu bir güncük içinde karar vermiştim. Onun gibi olacaktım. Onun gibi hiç kimseyi takmayacak onun gibi istediğimi yapacaktım. Çünkü babamı 2 yaşımdayken kaybetmiştim. Ve kendime yeni bir baba figürü bulmuştum.
Ve hayatımda okuldan kaçtığım ilk gün okulda asla öğrenemeyeceğim çok şey öğrenmiştim.
Okula gitseydim Serkan abiyle hiç tanışamıcaktım. Paramı tek bir şeye sorumsuzca harcamamayı öğrendim. Bu sayede hayatımda bir daha hiç aç kalmadım. Paylaşmayı öğrendim. İki arkadaş arasında yenilen bir simitte olsa o anın en güzel ve en değerli an olduğunu öğrendim. Serkan abi gibi baskı altında yaşamamayı öğrendim.

7 Şubat 2012 Salı

Okula Gitmek İstemiyorum

Yine sabah oldu. Sabahlardan nefret ediyorum. Çünkü okul var. Sıcacık yatağımdan kalkıp sabahın buz gibi havasını hissedeceğim. Annem yatağından bana "Kalk çabuk geç kalacaksın" diye bağıracak. Ben ise zor bela sobanın tuşuna ulaşmaya çalışacağım. Sonra biraz durup kendime gelmeyi bekleyeceğim. Okul kıyafetlerimi sobanın önünde ısıtmaya çalışıp giyeceğim. O kıyafetler benim kefenim olacak. Benim kara lekem olacak. Çünkü sevmiyorum. Anneme bir umutla "Anne boğazım ağrıyor bu gün gitmesem ?" diye ufak bir yalan uyduruyorum. Annem yanıma gelip beni kontrol ediyor " Hiç bir şeyin yok oğlum hadi çabuk servisin bekliyor"    diye söyleyerek bütün umutlarımı yok ediyor. Mecbur bu gün de okula gitmek zorundayım. Sabah servise biniyorum. Servisteki çocukları da hiç sevmiyorum. Sabah sabah gülüşüyorlar. Onlar güldükçe daha çok gıcığıma gidiyorlar. Gülecek ne var allah aşkına ? Neye gülüyor bunlar ? Bir tane bizden büyük bir abi var. Kulaklığını takmış kimseyi umursamadan camdan dışarı izliyor. Sonra arkasına dönüp gülen çocuklara "Sessiz olun lan biraz !" diyor. Çocuklar bir korkuyla sus pus oluyorlar. Kendi aralarında fısır fısır konuşup o abiyi eleştiriyorlar. Benim çok hoşuma gidiyor. Servis okula gelince herkes iniyor. O abide iniyor. Okula gitmesi gerekirken bir sigara çıkarıp yakıyor. Çok şaşırıyorum "Nasıl oluyor da korkmuyor ? Ya bir hoca görürse ?" diye aklımdan bin bir türlü sorular geçiyor. Ama o benim kadar telaş etmiyor. Dönüp servis şoförü Remzi abiye "Ben bu gün okula gitmeyeceğim çıkışta gelirim" diyor. Remzi abi "Serkan saçmalama bu kaçıncı oldu ? Dünde gitmedin. Annenlere hep yalan söylemek zorunda kalıyorum. Beni zor durumda bırakıyorsun." diyor. Serkan abi hiç oralı olmadan "Sikmişim onları da okuluda vaktimi bu hapishanede harcıyamam" diyerek arkasını dönüp yürümeye başlıyor. Kendi kendime soruyorum "Acaba bende okula gitmesem ne olacak ki ?" diye ama Remzi abinin buna izin vereceğini sanmıyorum. Serkan abinin arkasından koşuyorum. Remzi abi " Yunus! Nereye gidiyorsun öyle" diye bağırıyor. "Serkan abiye kalemini vericem. Beni merak etme kalemini verip geri dönücem okula" diye hemencecik bir yalan uyduruyorum. Serkan abi arkasını dönüp bana bakıyor. Remzi abiye yalan söylediğimi oda biliyor. "Ne var ?" diye asabice bir soru soruyor. " Ben ben senle gelmek istiyorum " diyorum. "Olmaz okuldan kaçmak için çok küçüksün" diyor. " Ne olmuş yani sadece yanında gelicem bir şey yapmıcam ki" diyorum. " Olmaz dedim sana! Yanımda senin gibi bir veledi gezdirip de herkesi kendime güldüremem" diyor. Tekrar hayal kırıklığına uğruyorum. Okula gitmek için arkamı dönüyorum. Remzi abiyi yerinde göremiyorum. Okulun kapıları kapanmış diğerlerinin çoktan sınıflara girmeye başlamış olduğunu görüyorum. Ve içimi tuhaf bir duygu kaplıyor. Serkan abiye ihtiyacım varmıydı ki ? Kendimde kaçabilirdim. Paramda vardı. İstediğim yere gidebilirdim. Arkamı dönüp hızla ara sokaklara koşmaya başlıyorum. Serkan abi beni görmüş olacak ki arkamdan bağırıyor "Hey nereye gidiyorsun ? Heyy sana dedim be dursana!". Hiç oralı olmuyorum. Koşuyorum koşuyorum ve koşuyorum. Tek istediğim okuldan olabildiğince uzaklaşmak. Mümkün olsa okula hiç geri dönmek istemiyorum. Ve karar veriyorum bunu her gün yapmaya. Evet her gün okuldan kaçacaktım. Sonuçta okulu sevmiyordum. Sevmediğim bir yere neden gitmek zorunda kalayım ki ? Ben evde resim yapmak istiyordum. Filmlerde izlediğim adamlar gibi sabahları kendim kalkıp meyve suyumu içip sahilde koşu yapmak istiyordum. Gizli bir ajanmışım gibi ve sağlığımı korumam gerekmiş gibi sabahları spor yapmak istiyordum. Okula gitmek için değil. Yada öğlene kadar yatıp uyandığımda fırından sıcak pide alıp yemek istiyordum. Çok şekerli ve soğuk su ile ılıtılmış çayımı içip He-Man'i izlemek istiyordum. Ve koştum koştum sadece koştum. Serkan abi'nin sesini ise hiç duymaz oldum. Aklımdan onunda benim peşimi bırakmış olabileceğini düşündüm. Daha sonra yorulduğumu hissettim ve nefeslenmek için bir parka oturdum. Parktan buz gibi su içip dinlenmeye koyuldum. Çok heyecanlıydım. Okuldan kaçmıştım. Ve okulun bitimine kadar özgürdüm.

Diş ağrısına zeytin iyi geliyor - Pratik Bilgiler

Geçenler de dişim çok kötü bir şekilde ağrımaya başlamıştı. Gecenin bir vakti ne yapacağımı şaşırmıştım. Rakı da yoktu ki hep içip hem basalım. Daha sonra bir kaç arkadaşı aradım ve bazı pratik bilgiler öğrendim. Mesela bir zeytini alıp çekirdeğini çıkarttıktan sonra ağrıyan dişinize koyarsanız ağrısını alırmış. Bende öyle yaptım ve ağrısı hemen geçti. Başka kişide işe yararmı bilmiyorum ama bende yaradı tabi çok kısa bir süreliğine daha sonra tekrar ağrımaya başladı. Sanırım ağrısını ilk 5 dk ile 10 dk arası dindirebildi. Daha sonra ağrı tekrar devam etti. Ben yeşil zeytin kullanmıştım. Siyahı işe yararmı bilmiyorum. Ama yarar sanırım.

Merhaba Dünya

Merhabalar ben EX umarım bu blogda okunası bir şeyler bulursunuz. Sanırım...